19 Şubat 2013 Salı

Pardon, Bakar mısınız? Bir Maruzatım Olacak

(Dikkat: Fazlasıyla uzuuuuun post; bolca dert yanma, şikayet, kan ve gözyaşı içerir.)

Hayatta kendinizi çıkmazda ve güçsüz hissettiğiniz, şefkate, anlayışa, umuda ihtiyacınızın olduğu zamanlar yaşamışsınızdır elbet. İşte bu aralar bende durumlar böyle. Kendimi kolu kanadı kırık, ne yapacağını bilmez halde hissediyor, çıkar yolu bulamadığım, elimden bir şey gelmediği için yenik kabul ediyorum.

Bir şeyi isterken önce hayırlısıysa olsun demeyi unuttuğum zamanlarda yukardaki sesimi duydu ve isteğimi bana bahşetti. Daha önceki postumda staj serüvenimin oldukça çetin geçtiğinden bahsetmiştim. Bir stajyer parçası olduğum halde üzerimde 2 kişilik iş yoğunluğu ve deli gibi sorumluluk vardı. Proje süresince hep elimden gelenin en iyisini hatta belki fazlasını hiç gocunmadan yaptım. Zamanla sap ile samanı ayırt edemeyen kişiler yüzünden demoralize olup kendimi keriz gibi hissetmeye başlayınca da başka iş aramaya koyuldum. Bu süreçte talebin çok olması ve mezuniyet şartı aramamaları sebebiyle Bilişim sektöründe danışmanlık firmalarını kovalamaya karar verdim. Stajyerlere sunulan imkanları bilirsiniz, pek çok firma ya staj zorunluluğu ister ya da kocaman üniversite öğrencilerine bir cep harçlığı bile vermekten kaçınır. Üniversite 1. sınıftan beri çalıştığım ve kendi kendimi geçindirdiğim (geçindirmek zorunda olduğum) için başvurularımı şirketlerin sunduğu imkanlara göre şekillendirmeye mecbur oldum. Danışmanlık firmalarını tercih etmemin bir diğer sebebi de buydu. Junior olarak başlattıkları elemanlara bir öğrenci için fena olmayan (benim için fena olmayan) imkanlar sağlıyorlar, hem de diploma aramıyorlar, işte tam benlik diyerek bir yola baş koydum. 

Staj sırasında 2 firmayla görüşmem oldu, biri olumsuz geçti, diğerine kolayca kabul edildim. Zaman kaybetmek ve risk almak istemediğimden hemen ikinci firmaya okey verdim ve stajımı sonlandırmak için halihazırda çalıştığım şirkete durumu bildirdim. Kendi departmanım ve müdürüm benden çok memnun olduklarını fakat doğal olarak önümü kesemeyeceklerini söyleyerek beni olumlu karşıladılar. Fakat şirketten ayrılmama 4 gün kala kör ölür badem gözlü olur hesabı bizde kal seni kadroya alalım teklifi ile gelip kafamı allak bullak ettiler. Bu süreçte ik ile bir takım olumsuzluklar ve anlaşmazlıklar yaşadım ki bu da başka postun konusu olsun, ve tekliflerine olumsuz yanıt vererek yoluma devam ettim. Bu tercihimin beni bu kadar yıpratacağını tabiki de tahmin edemezdim ama yine de diğer firmadan ayrıldığıma pişman değilim orası da ayrı.

İş zekası alanında başladığım bu serüven beni bir ay gibi kısacık bir sürede kanser etti diyebilirim. Enformatik öğrencisi olduğum için her şeyden 250 gr mantığıyla bir eğitim aldım onu da hakkıyla alamamışım ki okulum uzamış, 5 senede bir boka yaramamışım. SQL bilgim select, from, where 'den ibaret iken karşıma çarşaf çarşaf sorgular gelince ben ne bok yedim diye kendimi sorgulamadım değil, saatler boyunca SQL çalıştım ki mahçup olmayayım. Sağ olsun iş arkadaşlarım her zaman yardımcı olmaya gayret ettiler. Fakat sektör gereği etrafım bilgisayar mühendisi ya da bu alanlara özel ilgisi olan insanlarla dolu olduğundan çoğu kez sorduğum sorulara aldığım cevaplar yine bilmediğim şeyler oldu ve hmmm iyimiş demekten başka bir tepki veremedim. İş fazlasıyla teknik, yok efendim ETL'ler, OLAP küpleri, raporlar... Oysa ben küp şekerden başka küp bilmem diyemiyor insan. Yapı olarak çekingen biri değilim, bu işler tırmalamadan kapılmıyor bunun fazlasıyla farkındayım.Anlamadığım şeyleri 3 kez sordum, 5 kez sordum. Fakat zamanla haklı olarak insanları da yetiştirmeleri gereken işler ve kendi sorumluluklarından alıkoymak istemediğimden sormaya çekinir hale geldim. Beni emanet ettikleri senior'ım bilgi açısından derya deniz fakat anlatma yeteneği sıfır, bir de başımda ebabil kuşu gibi dikildiği devamlı ne yaptın, oldu mu diye sorguladığı için işin içinden çıkamaz hale geldim. 



Danışmanlığın benim için uygun olmadığına karar vermem uzun zamanımı almadı tabi. Ofiste geçen zamanlar kabir ızdırabı gibi, sabah olmasın da işe gitmeyeyim diye uyumaktan korkar oldum. Kafamı duvarlara sürtesim, kendimi merdivenlerden yuvarlayasım, metronun önüne atlayasım geliyor. Her gün eve ceset gibi geliyor, zırt pırt gözyaşlarına boğuluyorum. 

Tabi bir de öğrencilik sürecimi henüz tamamlayamadığımdan ötürü üzerimdeki baskı her geçen gün artıyor. Bitirme tezi hazırlamam lazım, daha bir arpa boyu yol katedemedim. Hoca olacak insafsızlara kalsa her hafta onların yanına taşınacak, götlerini yalayacaksın. Kaynak okumaya, içerik hazırlamaya, hoca kovalamaya ne vaktim ne de halim var. Haftaiçi işten çıkıp eve adım atınca yastığa yorgana gömülüp uzuuun uzuuun düşünüyorum, boş duvarları, tavanları izliyorum. Haftasonunun da bu psikoloji de pek farkı olmuyor çünkü Cumartesi gününden Pazartesi sendromuna giriyorum.




 Eee deli misin çık o zaman demeyin, çalışmak zorundayım. Çalışırken de asıl hedefim olan mezuniyete her geçen gün daha da uzaklaşıyorum. Anlayacağınız iki ucu boklu değnek. Her geçen gün daha da umutsuzluğa ve mutsuzluğa kapılıyorum malesef.

Biraz uzattım farkındayım ama kendi blogum ya biraz şımarıklık yapıp at koşturayım dedim. Sizce kendimi kesmeden ya da işyerinde birine ana avrat küfretmeden nasıl düze çıkabilirim, mezuniyete dair umutlarımı nasıl yeşertebilirim? Allah rızası için bana akıl ver ey okuyucu:( (tabi buraya kadar eee sıktın deyip postu kapatmadıysan)